Doğumun sembolik anlamını düşünürken bebeğimizle birlikte kendi içimizde neleri doğurduk, nelere hayat verdik diye düşünmeden edemiyorum.
Bedenimiz genişlerken sanki zihnimiz de ruhumuz da hiç fark etmediğimiz olasılıklara açılıyor. Duygularımız, hislerimiz hiç olmadığı kadar gerçek oluyor. Kokular, görüntüler, sesler, dokunuşlar daha önce hissetmediğimiz yoğunlukta yaşanıyor. Tüm bu değişimlere paralel olarak iç dünyamızın bilmediğimiz kapılarının tek tek aralanmasına şaşırmamak gerek: çocukluk anılarımız; annemizle, babamızla varsa kardeşlerimizle olan ilişkimiz; öz değerimiz; kendimizi ve hayatımızdaki önemli kişileri sevme şeklimiz, ilişki kurma kapasitemiz; hayallerimiz, korkularımız, güvensizliklerimiz ve kırılganlıklarımız…
İç dünyamızdaki, bedenimizdeki ve hayatımızdaki değişimleri ne kadar paylaşıyoruz? Bu değişimleri bebeğimizi kucaklar gibi kucaklayabiliyor muyuz? Yakınına giderek, sakin ve şefkatli bir şekilde ve sonsuz güven duyarak…
Şu an durduğun yerde böyle hissetmiyor olabilirsin hatta belki arkana bakmadan çıkıp gitmek istiyor bile olabilirsin. Bu düşünceler de duygular da seninle ilgili bir şey anlatıyor. Böyle hissettiğin için “garip” değilsin. “Yetersiz” ya da “başarısız” hiç değilsin.
Hepimiz farklıyız ve hiçbirimizin diğerinden daha iyi olduğunu söyleyemeyiz. Söz konusu ilişki olduğunda tek bir “iyi” ya da tek bir “doğru”dan bahsetmemiz mümkün değil! Bir başka ailenin çocuğuyla ilişki kurma şeklini bir kesite veya bir fotoğrafa bakarak değerlendiremeyeceğin gibi kendi anneliğini/babalığını da ancak bütüncül bakarak anlamlandırabilirsin.
Günlük yaşanılan olaylar tabii ki önemli ancak anneliğine yön veren duygular, düşünceler, yaklaşımlar, sözler ve dokunuşlardır asıl belirleyici olan. Parça parça değil bütün olarak nasıl bir değer veriyorsun anneliğine? Anneliğini tanımlayacak birkaç kelime olsaydı bunlar ne olurdu? Kendine annelik yapsan neler hissederdin?
Doğumdan sonra derinleşen (ve gelişen) annelik kimliğine yer açabilmek ve yeni edinilen bu kimliğin diğerleri arasında kendine yer bulmasını izlemek ne dönüştürücü bir deneyim! Seni sen yapan her parçana, her duyguna güvenerek çıktığın bu yolda içine dönmeyi ihmal etmemeni dilerim. Anne olduktan sonra içindeki değişikliklere uyanmak kendini tanıma yolculuğunda sana bambaşka kapılar açabilir. Ve sen belki de hayatında ilk kez verdiğin tepkilerin nedenini daha iyi anlayabilir, kendin olabilirsin.
Geçmişimizi değiştiremesek de geçmişimizle ilgili düşünme şeklimizi değiştirebiliriz. Bazılarımızın çocukluk deneyimleri diğerlerinden daha sancılı olsa da hiçbirimiz “mükemmel” bir çocukluk geçirmedik. Mesele bu deneyimlerimize bakış açımızı değiştirebilmeye niyetli olmak…Başka türlü bir farkındalıkla o deneyimleri ziyaret edebilmek… Geçmişimizin şu anımızı etkileyen yanlarını görebilmek…Kendi gerçekliğimiz ile gerçekte olanı ayırt edebilmek…
Bunu yapabildiğimiz zaman değişime daha açık hale geliyoruz. Bunu yapabildiğimiz zaman geçmişin düğüm olmuş döngülerinden sıyrılarak bebeğimizle yeni, gerçek ve “mükemmellikten çok uzak” bir ilişki kurabiliyoruz. Bunu yapabildiğimiz zaman kendimiz olabiliyor, bebeğimizle birlikte kendi ilişkisel ve duygusal tarihimizi yeniden yazabiliyoruz. Bebeğimizle kurduğumuz bu derin ilişki sayesinde kendimizi tamir edebiliyoruz, duygularımızı anlamlandırıyoruz ve verdiğimiz tepkileri dönüştürebiliyoruz.
Hayatının bu yavaşladığın evresinde kendine kulak vermenin ayrı bir tadı olabilir eğer izin verirsen. Herkes koştururken sen yavaşsın, herkes meşgulken sen durağansın, herkes konuşurken sen dinleyensin, herkes geleceğe dair planlar yaparken sen günlük planlar yapan hatta “anda” kalmanın tadına varabilensin. Böyle bakınca bundan daha güzel bir meditasyon pratiği düşünemiyor insan…
Anneliğinle birlikte içindeki olasılıklara, imkansızlıklara, farkındalıklara ve değişimlere uyanabilmen dileğiyle…