Sadeleşmeye İhtiyacımız Var

Sadeleşmeye İhtiyacımız Var

Son günlerde sadeleşme üzerine okuyorum ve kendi hayatımda sadeleşmeye yönelik adımlar atmayı deniyorum. Hayatınızda bir değişim başlatmaya karar verdiğinizde attığınız ilk adımlar zorlayıcı olabiliyor ancak bir ritim yakaladığınızda sanki attığınız tüm adımlar yarattığınız değişimle dans eder hale geliyor. İçinizde hissettiğiniz ahenk de bu sürecin doğal bir yansıması oluyor.

Sadeleşme halimin, önce anne kimliğim başta olmak üzere diğer kimliklerime de olumlu yansıdığını fark edebiliyorum. Her şeyden önce enerjimi asıl olan ve gerçekten önem verdiğim şeylere verebiliyorum. Bazen enerjimiz sınırsızmış gibi yaşayabiliyoruz. Oysa farkında olmadan hep bir bedel ödüyoruz. Bir şeye gereğinden fazla kaynak (zaman, para, düşünce, vb) ayırdığımızda diğer alanlara o denli kaynak ayıramıyoruz.

Çocukların da bizimle benzer süreçlerden geçtiğini düşünüyorum. Çocukların hayatlarını ve dolayısıyla çocukluklarını sadeleştirebilmek en büyük hayalim. Her çocuğun uyaran fazlalığına ve ihtiyacı olandan fazla tüketime sessiz bir tepki verdiğine şahit olabiliyorum. Çocukların deneyimlerini düzenlemeleri ve fazla olana “dur” diyebilmeleri konusunda onlara rehberlik etmemiz gerektiğine inanıyorum.

Öncelikle sadeleşmeye karar verdiğinizde evdeki oyuncakların sayısını azaltarak başlamak iyi bir fikir olabiliyor. Araştırmalar da gösteriyor ki çocuğun dikkatini yoğunlaştırabilmesi için ortamda az sayıda oyuncak olması gerekiyor. Çocukların etrafında fazla sayıda oyuncak olduğunda seçim yapma süreleri uzayabiliyor. Oyuncaklarla farklı veya daha derin şekillerde oynamak yerine yüzeysel bir ilişki kuruyorlar.

Oyunun, çocuğun içinde var olduğunu her zaman kendimize hatırlatmamızı önemli buluyorum. Herhangi bir oyuncak içerde var olmayan bir şeyi çıkaramaz! Mesele oyuncak sayısını artırmak değil, mesele çocuğumuzla kurduğumuz oyun ilişkimizde…Çünkü çocukları büyüten ve geliştiren İLİŞKİlerdir, oyuncaklar, malzemeler veya aletler değil!

Almanya’da başlayan “oyuncaksız kreşler”* (Der Spielzeugfreie Kindergarten- Nursery without toys) projesine katılan kreşler, yılın üç ayı oyuncakları, kağıt ve kalemleri, boyaları, kitapları ve blokları kaldırıyorlar. Ortamda sadece masalar, sandalyeler ve birkaç battaniye bırakıyorlar. Çocukların ilk başta oyuncaklar olmadan ne yapacaklarını bilemediklerini hatta sıkıldıklarını belirtiyorlar. Ancak kısa sürede bu düzene uyum sağladıklarını; daha yaratıcı ve keyifli oynadıklarını fark ediyorlar. Çocukların hayatta bazı şeylerin sıkıcı olabildiğini görmelerini ve buna rağmen devam edebilmeyi deneyimlemelerini çok kıymetli buluyorum.

Bu projenin benim için en ilham verici yanı ise çocuklara sunulan boşluk ve zaman…Günlük hayatları içerisinde çocukların boşlukları neredeyse hiç yok. Sindire sindire, bölünmeden, derinlemesine oynayacakları zamanları var mı dersek o da şüpheli.

Oyuncaklar, aletler veya birileri (öğretmenleri, anne babalar vb) tarafından sürüklenmeden kendileriyle olabildikleri bir zaman bireysel keşifler yapabilmeleri ve kendilerini tanıyabilmeleri adına ne büyük bir fırsat! Ayrıca bu boşluklarda kendine yer bulabilecek hayal gücü ve yaratıcılığı düşündükçe her anaokulunda hatta evlerde böyle zamanlar yaratılması ne hoş olurdu…

Daha sade, boşlukların olduğu, dışardan fazla yükleme yapılmadan içerden çıkacaklara alan verilen evlerde hayatın ritmi bir başka akıyor sanki…Sadeliğin keyfine vardıkça, azaldıkça çoğaldığımızı ve sakinleştiğimizi fark ettikçe oyunlarımızın rengi de değişiveriyor. 

Fiziksel ve somut olarak atılan sadeleşme adımıyla beraber zihinsel ve ruhsal olarak da sadeleşmeye geçebiliyor insan…

Ne dersin, denemeye değer mi? Eğer denemeye karar verirsen hayatından neyi çıkararak sadeleşmeye başlamak istersin?

 

* Rainer Strick ve Elke Schubert tarafından başlatılan bu projenin detaylarını içeren ve Regula Eissing tarafından yazılmış “Der Spielzeugfreie Kindergarten” isimli bir kitap bulunuyor.

 

“Yapmaya” Değil “Olmaya” Odaklanmak