“Bir”ken “İki” Olmak

“Bir”ken “İki” Olmak

Doğuma odaklanılan o uzun saatlerde zihnin susup bedenin farklı bir beyni varmış gibi hissedildiğini birçok anneden duyuyorum. Bedenle kurulan bu ilişki hem çok yabancı hem çok tanıdık. Yabancı çünkü günlük hayatımızda böylesine yoğun bedensel temaslar yaşamıyoruz. Tanıdık çünkü özümüzde bir yerlerde bir bedenden ibaret olduğumuzu aslında biliyoruz. Bir başka canlıya hayat verebilen, onu besleyen ve büyümesi için gerekli ihtiyaçlarını sağlayabilen bir beden. “Bir”iken iki olmak, “iki”iken bir olmak…Ne dönüştürücü bir deneyim…

Tüm kimliklerimizden sıyrıldığımız, sınırlarımızı bir bir aştığımız, hem bedenen hem de ruhen çırılçıplak kaldığımız saatlerde kim bilir her birimiz neler yaşıyoruz? Keşke bunları daha fazla konuşup paylaşabilsek. Sadece doğumlarımızı ve o süreçte yaşadıklarımızı anlatabileceğimiz gruplar oluşturabilsek. Ne kadar iyileştirici, ne kadar kapsayıcı olurdu!

Her bebek rahim gibi sıcacık, sınırları belirgin ve görece gürültülü bir yerden beş duyu organına çok farklı mesajların gittiği bir ortama doğuyor. Rahimdeyken aşina olduğu annesinin ritmik kalp atışları onun pusulası gibi. Her kaybolduğunda ona nerede olduğunu hatırlatan ve güven veren bir pusula. İlk evinde güvende hissetmesi, işlerin yolunda gittiğine dair mesajlar alması gözlerini açacağı dünyaya duyduğu güveni de etkiliyor.

Doğumdan sonra bebekle kurulan ten tene temasın dikkat dağıtıcı sözler, kişiler, olaylar veya rahatsız hissettirebilecek şeyler nedeniyle kesintiye uğramamasını önemsiyorum. Tabii ki tıbbi olarak gerekmedikçe…Bebeğin önce annesiyle ve babasıyla tanışmasını, önce onların kokusunu ve sesini duymasını, ilk onları dokunuşuyla tanışmasını aralarındaki duygusal bağın ilk adımlarını oluşturması açısından önemli buluyorum. Çünkü bebeğin dış dünyaya ve insanlara karşı ilk izlenimleri bu dakikalarda oluşmaya başlıyor.

Doğumdan sonraki ilk anlarda sadece bebeğe yönelinmesi, doğum gibi yoğun bir deneyimin içinden geçen annenin bir sonraki zorlu yolculuğu olan bebeğini beslemeye geçişinin sakin, huzurlu ve anneyi güvende hissettirebilecek bir ortamda olması konusunda daha ısrarcı olmalıyız.

Doğumun sadece fiziksel bir süreç olarak algılanmaması, annenin ve bebeğin ruhsal gelişimini de kapsayan bütüncül bir süreç olduğunu anlatmaya hala ihtiyaç duymamız çok acı. Neyse ki son yıllarda değişen pratikler, duygusal süreçlere yatırım yapılan doğumlar olmaya başlaması umut verici.

Sevgili Anne, içinde daha önceden tanışmadığın bir gücün var. Buna güvenebilirsin. Bu güven duygusuyla seni bekleyen doğum hikayesinin akışına kendini bırakmayı deneyebilir, tüm olasılıklara kendini açabilir misin?

“Bebeğinin dünyaya geldiği anda kelimeleri olsaydı neler söylerdi” diye merak ediyorsan benimle birlikte o ilk anları hayal edebilirsin:

Seninle “bir” olduğumuz sınırları belli ve sıcacık bir ortamdan çıkıp hareketli, renkli ve çok fazla uyaranın olduğu dünyaya adım atmak benim için kolay değil. Henüz algılamakta zorlandığım birçok bilgi ve deneyim var. Beynim her bir deneyimi birbiriyle ilişkilendirecek bağlantılara henüz sahip değil. Zamana ihtiyacım olacak. Bu karmaşayı benim için ancak sen düzenleyebilirsin. Kalp atışını ve sesini duymak, kokunu içime çekmek bana ait olduğum yeri anımsatıyor. Beni yakınında tutabilirsin. Gözlerimin içine bakabilirsin. Bana dokunabilirsin. Gerekli olmadıkça ten tene temasımızın bölünmesine izin vermeyebilirsin. Belki beni yıkamalarına gerek olmadığını söyleyebilirsin. Belki de fotoğraf için ısrarcı olan kişilerle aramıza mesafe koyabilirsin.

Etrafımdaki sesleri azaltabilirsin. Farklı kokular ya da kalabalık ortamların içine beni sokmayabilirsin ve “henüz benim kucağımdan bir başkasına gitmeye hazır değil” diyerek beni kucağında tutabilirsin.

Uykusuzluğun ve yorgunluğun çok zorlayıcı olduğunu biliyorum. Benim konforlu alanımdan çıkıp dış dünyaya alışmaya çalışmam gibi sen de anneliğe alışıyorsun. İlk kez bir insanın tüm sorumluluğunu üzerine alıyorsun. Bedenini, ruhunu, kalbini, zihnini hiç olmadığı kadar bir başkasına açıyorsun. Belki bazen korkuyorsun, endişeleniyorsun veya yetersiz, yalnız ve huzursuz hissediyorsun. Sağlıklı düşünemediğin zamanların da olabilir. Bunları ben de hissedebilirim. Söze dökemem ama gerginliğini, keyifsizliğini, çelişkilerini, zorlanmalarını ve mutluluğunu hissedebilirim.

İlişkimize ve birbirimize alışmaya zaman verebiliriz. Ben de yeni olana alışmaya çalışırken çok fazla enerji harcıyorum. Sadece uyuyorum gibi görünse de aslında arka planda birçok deneyimi sindirmeye çalışıyorum. Bu süreçlerin çoğu içgüdüsel ve ben de içimdeki rehberden destek alıyorum. Hissettiğim fiziksel ve duygusal rahatsızlıkları ağlayarak sana da anlatıyorum. Bazen açlık, bazen gaz, bazen sıkıntı, bazen uyku, bazen temas ve tutulma ihtiyacı…Sakinleştiğim zaman enerjimi büyümem ve öğrenmem için bana yardımcı olacak deneyimlere verebiliyorum. Beni anlaman, ihtiyaçlarıma cevap vermen ve yakınımda olman bana güven veriyor.

Seninle ilişki kurmaya başladığımızı fark ediyorum. Bu ilk ilişki içinde yaşadığım tatmin ve güven duygusu hayattaki diğer ilişkilerim için sağlam bir zemin hazırlayacak. Ama önce sadece SANA ihtiyacım var…

Şefkatli bir hatırlatma: Her doğum kendi içinde bambaşka bir hikaye. Kendimizi hazırlamadığımız, hiç beklemediğimiz sonla biten doğumlar var. Bebeğinize kısa sürede sarılmanız mümkün de olamayabilir. Belki de eve bebeğiniz olmadan, onu hastanede bırakarak döndünüz. İlk teması kaçırmış olmak bebeğinle bağ kurmanın önünde engel değil. Bağ kurmanın tek bir yolu veya tek bir zamanı yok. Her şeyin olması gerektiği gibi olacağına güven…


Bebek Odasının Davetsiz Misafirleri