Bebek olarak dünyaya geldiğimiz andan itibaren ihtiyaçlarımızın karşılanması için bir başkasına bağımlıyız. Hayatta kalabilmemiz için ihtiyaçlarımızı anlayan ve bunları karşılayan kişiyle bağ kurmamız gerektiğini biliriz.
Bebek ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar olarak bazen gereğinden fazla “anne” ve “annelik” üzerine vurgu yapabiliyoruz. Ancak çocuğun psikolojik gelişimini etkileyen hayatındaki diğer kişileri, genetik, çevresel, sosyal ve kültürel faktörleri göz ardı edemeyiz.
Bebeğin gözünden bağlanma deneyimini anlamlandırmaya çalışırken psikoloji literatüründe yer alan bazı önemli araştırmalar bize ışık tutabiliyor. Bu araştırmaların başında 1960’lı yıllarda Mary Ainsworth tarafından yapılan “Strange Situation*” çalışması geliyor. Bu çalışmaya katılan 9-18 ay arasındaki bebekler ve anneler dışardan gözlemlenebilen bir odanın içine alınırlar. Bebeğin oyun davranışları, etrafını keşfetme şekli ve anne-bebek arasındaki etkileşimler izleniyor. Daha sonra odaya bir yabancı giriyor, anne ile konuşuyor ve anne odayı terk ederken bu yabancı kişi çocuğa yaklaşıyor. Kısa bir süre sonra anne tekrar odaya giriyor ve anne-bebek ikilisi yeniden buluşuyorlar. Tüm bu süreçte bebeğin oyun davranışları, annesinin gidişine ve gelişine verdiği tepkileri, yabancı kişinin yanındaki davranışları kayıt altına alınıyor. Bu 4 alandaki davranışlara bakılarak bebeklerin bağlanma şekillerine dair bazı fikirler edinilmeye çalışılıyor.
Genel olarak bebekler annelerini yeniden gördüklerinde onun yanına gitmek için bir harekette bulunuyorlar. Kucağına gitmek için hamle yapıyorlar ve birbirlerine kısa süreli sarılıyorlar. Bazen bebekler annelerinin boynuna sokularak bir süre o şekilde duruyorlar. Bu sarılma ve fiziksel temas anından sonra bebek yeniden meşgul olduğu şeye veya oyununa dönebiliyor. Söz konusu bu yeniden bağlanma anı ayrılık anının bir tamiri gibi oluyor. Gözünüzde canlandıracağınız bu bağlanma tipi teorik olarak “Güvenli (secure) bağlanma” olarak tanımlanıyor.
Bazı anne-bebek ilişkilerine bakıldığında ise ayrılığın ardından gelen birleşme anında annenin ve bebeğin birbirlerini görmezden geldiğine şahit olunuyor. Bebeğin annenin gelişine ve gidişine tepkisiz kaldığını sanki onun için bir fark yaratmadığı gözlemleniyor. “Kaçınan (avoidant)” bağlanma olarak tanımlanan bu güvensiz bağlanma tipinde ne anne ne bebek birbirlerine yakınlaşmak veya sarılmak için bir çabaya girmiyorlar. Bu bağlanma tipindeki anneler bebeklerinin yakınlık kurma ihtiyacına olumsuz bir tepki verdikleri için bebek bunu öğrenmiş gibi hareket ediyor. Böylece bebek annenin gelişine tepkisiz kalarak anneyi bir şekilde kendine yakın tutmaya çalışıyor. Annenin gelişine bir tepki vermemiş gibi görünse de aslında bu durumun onu endişelendirdiği yine araştırmada ortaya çıkan bir bulgu oluyor.
“Çelişkili (ambivalent)” olarak adlandırdığımız diğer güvensiz bağlanma modelinde ise bebek birbiriyle çelişkili davranışlar sergileyebiliyor. Örneğin, bir yandan annesiyle yakınlık kurmak isterken bir yandan da annenin kendisine yaklaşmasına yoğun tepki verebiliyor. Ağlaması uzun süreli olabiliyor ve annenin varlığında sakinleşemiyor. Çelişkili olarak adlandırma sebebimiz de tam olarak budur: Anneyi istese bile annenin varlığında sakinleşmesi mümkün olamıyor.
Bu araştırmanın ardından bu kategorilerin hiçbirine uymayan çocukların bağlanma stillerini tanımlayan 4. bir kategori ekleniyor: “disorganized attachment”. Bu gruptaki çocukların bağlanma davranışlarının tutarsız ve tahmin edilemez olduğu görülüyor. Bazı çocuklar kavuşma anında annelerine dönerken bazıları onlardan uzaklaşma eğilimi gösteriyorlar.
Bu çalışmayı ve sonrasında literatüre kazandırılan bağlanma şekillerine dair bu yazıyı yazarken şunları ifade etmem önemli: Öncelikle bağlanma deneyimi son derece kapsamlı ve değişken özellikte olduğundan her bireyi sadece bu kategorilere sığdırmaya çalışmak haksızlık olur. İkincisi kültürün ve içinde büyüdüğümüz zamanın bağlanma şekillerimiz üzerinde son derece etkili olduğuna inanıyorum. Bir kültürde ve örneklemde bu çalışmanın yapılması her kültüre uyarlanabileceği anlamına gelmeyebilir. Üçüncüsü de bağlanma şekillerimizin değişmez ve değiştirilemez olduğunu düşünmüyorum. Çocuklar hayatlarındaki farklı yetişkinlere farklı şekillerde bağlanabilirler. Ve güvensiz bağlanan bir çocuk gerekli destek verildiğinde güvenli bağlanma deneyimi edinebilir.
Dolayısıyla literatürde yer alan bu gibi bilgilerin farkında olmak önemli ancak her anne-bebek ve baba-bebek ilişkisini kapsayıcılığı konusunda şüphelenmeye devam edebiliriz diye düşünüyorum.
P.S.“Strange Situation” çalışmasını bu zamana kadar çok kez anlattığım için kendi zihnimde bıraktığı izlere dayanarak özet şeklinde (fazla akademik olmaması adına) yazmayı tercih ettim. Merak edenler bu çalışmanın video görüntülerine internet üzerinden ulaşabilirler.