Olduğumuz Gibi Oyun

Olduğumuz Gibi Oyun

Oyun dediğimiz zaman yazacak, konuşacak ne çok şey var…Her birimizin zihninde farklı çağrışımlara neden olabiliyor ne de olsa.

Benim zihnimde ise oyun; gerçeklik ile hayal dünyası arasında birçok şeyin olabilmesine imkan veren büyülü bir alan… Bu alanı sanatın farklı dallarıyla meşgul olan kişilerde de gözlemleyebiliyorum. Örneğin, şarkı söyleyen birinin gözlerini kapatıp başka bir alanda nefes alıp vermeye devam etmesi veya bir piyanistin eserini icra ederken kalabalıklar içinde tek başına başka bir alanda var olabilmesi gibi…

Oyun için herhangi bir malzemeye, oyuncağa veya özel olarak planlanmış bir zamana ihtiyacımız yok. Oyun içten gelen bir uğraştır. Doğduğumuz andan itibaren ilişki kurduğumuz kişiyle oynamaya başlıyoruz aslında. Yüz ifadelerini izliyoruz, yüzüyle yaptıklarını taklit etmeye çalışıyoruz. 

Hayatın kendi ritmi içinde her anın oyuna dönüşüvermesi ve bunun doğal seyrinde, çabasız oluvermesini izlemek ne büyük keyif! Bu konuyla ilgili yazıma göz atmak istersen buraya tıklayabilirsin.

Mesleki hayatım boyunca bana en çok sorulan sorulardan biri “çocuğumuzun gelişimini desteklemek için nasıl oynayalım, hangi oyuncakları alalım” olmuştur. Bu soruya cevabım ne ile oynadığımızdan çok “nasıl” oynadığımız ve “neler hissettiğimiz” üzerine düşünmektir. Oyun esnasında kurduğumuz ilişkinin duygusal tonunu ve karşılıklı aldığımız keyfi sorgulayabiliriz. 

Oyunda asıl olan ilişkidir… Bana kalırsa çocukları büyüten ve geliştiren de ilişkilerdir, oyuncaklar değil!

Ancak bir çocuğun tabii ki de oyuncakları olabilir. Oyuncak seçiminde doğal ve dayanıklı malzemelerden yapılanlar; renkli, plastik ve basınca yapay sesler çıkaran oyuncaklar yerine çocuğun kendinden çokça şey katmasına izin veren ve dönüştürülebilen oyuncaklar tercih edilebilir.

Burada amacım sizlere bir oyuncak önermek değil…Zaten çocukların becerilerinin oyuncaklarla değil gerçek deneyimlerle geliştiğine inanıyorum. Asıl amacım, “olduğumuz halimizle, kendi düzenimiz içerisinde yapabileceğimiz çok fazla şey olduğunu hatırlatabilmek. Dışardan alınanlarla değil, çocuğumuzun içten gelen motivasyonuna güvenerek, gözlemci ve katılımcı olabilmenin yollarını paylaşmayı arzu ediyorum. Çocukların etraflarını kendi becerilerini geliştirme konusunda ne denli ustaca kullandıklarına yıllar boyunca şahit oldum. Ve aslında dışardan ne kadar az şeye ihtiyaç duyduklarına da…

“Olduğumuz Gibi Oyun” un; telaşsız, sakin, özgün ve karşılıklı ilişkiyi güçlendiren bir oyun şekli olarak anneler/babalar tarafından benimsenmesi en büyük hayallerimden biri! 

Umuyorum “daha az” olanla çoğalacağımızı, boşluklar arasında kendimizi bulabileceğimizi; “şey“lerle değil “deneyim“lerle büyüyebileceğimizi ve duygusal doygunluğa ulaşabileceğimizi fark ettirmeye destek olabilirim.

Bu konuyla ilgili daha fazla öğrenmek ve deneyim kazanmak istersen “Olduğumuz Gibi Oyun” atölyesine katılmayı düşünebilirsin.

 

Olduğumuz Gibi'nin Bakış Açısından Uyku