Oyunu “Oyun” Yapan Nedir?

Oyunu “Oyun” Yapan Nedir?

Annebabalardan “çocuklarımızla ne kadar süre oynayalım ve nasıl oynayalım” benzeri soruları çok sık duyuyorum. Bunun  cevabını elimize verilen bir reçeteyle değil hislerimizle bulabileceğimize inanıyorum.

Oyunun sadece oyuncaklar eşliğinde gerçekleşmediğine ve her anın oyuna dönüşebilme potansiyeli olduğuna daha önceki yazımda değinmiştim. Şimdi de oyun esnasındaki duygusal alışverişimizden, birbirimizi besleyebilme ve dönüştürebilme ihtimallerimizden konuşalım.

Benim bakış açımdan oyunu “oyun” yapan kurduğumuz ilişkinin duygusal tonudur, bir başka deyişle, o ilişkiden birbirimize akıttığımız sözlü ve/veya sözsüz mesajlardır. Oyundayken görünenin çok daha ötesinde bir şeyler olur ve biz bazen bunları söze dökmekte zorlanabiliriz. Oyuncaklar sadece birer araçtır; bu araçların ötesinde oyun çocuğumuzla olan bağımızı güçlendirirken birbirimizin içine bir ayna tutarak bakabilmemizi sağlar.

Oyunların sözsüz olarak birçok mesaj barındırdığını annelere/babalara sıklıkla anlatırım. Anneçocuk veya babaçocuk oyun ilişkisini 10’ar dakika izlemek bile aralarındaki ilişki hakkında bana çok fazla bilgi verebilir:

Aralarındaki duygusal ve fiziksel yakınlık nasıldır? Çocuğun duygularına ve ihtiyaçlarına göre oyunun şekli/ritmi değişir mi? İletişim tonu nasıldır? İlişkideki roller nasıldır? Oyundaki keyif dozu nedir? gibi birçok konuda fikir sahibi olabilirim.

Oyundan terapötik olarak da yararlandığım için oyunun iyileştirici, tamir edici ve dönüştürücü gücüne her zaman hayran olmuşumdur. Benim dikkatim daha çok sözlerin ve davranışların arkasındakilerde ve oyunun taşıdığı sembolik anlamlardadır. Oyun odamda aynı oyuncaklar olsa bile her çocuk kendi içinden gelenlerle bambaşka oyunlar kurar ve bu oyunlar aracılığıyla kendini anlatır. 

Oyunların çocukların bilinç dışlarına açılan birer kapı olduklarını hayal ederim. Bazı çocukların kapıları aralanmaya hazırdır. Bazılarının ise kapılarında uzun süre beklemeniz gerekir. Ancak bir zaman gelir ki o kapılar ardında bile bir bağ kurmuşsunuzdur ve bir anda o kilitli kapılar önünüzde açılıverir. Bazen bir bakış, bir gülümseme, bir söz, bazen tek kelime etmeden geçen dakikalar ilişkinizi derinleştirebilmek adına bir davettir.

Müdahale etmeden çocuğun davet ettiği veya hazır olduğu kadarıyla kalabilmek ve onu olduğu haliyle kabul edebilmek o kadar sihirli ki! En nihayetinde hepimiz “kabul” görmek istiyoruz. Sadece kendimiz olduğumuz için…Şartsız, koşulsuz…Olduğumuz gibi…Tüm kırılganlıklarımızla ve bizi biz yapan parçalarımızla birlikte…

“Kabul”ün yanına çocuğun “duyulduğunu ve duygularının görüldüğünü” de eklediğimizde resim tamamlanmış gibi oluyor. Yargılamadan sadece bir çift göz ve kulak olarak orada durabilmek…Müdahale etmeden kalabilmek… Yaşadığın ve söze dökebildiğin/dökemediğin tüm duygularınla, düşüncelerinle “benim için önemlisin” diyebilmek… O kadar kıymetli ki! 

Her duyduğumuza katılmıyor olsak bile yargılayıcı olmadan “anlamak” üzerine dinlemeyi ve dinlerken de “öneri verme/çözüm bulma” arzumuza kapılmamayı deneyebiliriz.

“Söylediklerini, yaptıklarını ve yaşadıklarını önemsiyorum. Sen benim için önemlisin” halimizi karşımızdaki kişiye geçirebilmemiz için sadece fiziksel olarak oyunda olmamız ne yazık ki yetmiyor. Duygusal, zihinsel ve ruhsal olarak orada olabilmemiz gerekiyor. Kolay gibi duyulsa da aslında çok fazla dikkat ve ruhsal enerji gerektiren bir hal bu hal.

Bahsettiğim bu hali çok uzun süreler tutabilmemiz pek mümkün olmasa da şunları yaparak kendimi destekleyebilirim:

Oyuna başlamışsak dikkatimi çelen şeyleri bir süreliğine ortadan kaldırarak veya düşünmem gerekenleri bir süreliğine erteleyerek “orada” olmaya tüm kalbimle gayret edebilirim. Yapamadığım zamanlarda ise neden yapamadığımı, beni meşgul eden şeyi açıklayabilirim. Bazen bir süreliğine zaman isteyebilir, bazen de hiçbir şeyin o anımızdan önemli olmadığını kendime hatırlatıp tercihimi yapabilirim.

Çocukların kalpten yapılan her açıklamaya karşı anlayışla ve şefkatle karşılık verdiklerini fark etmişsinizdir. Baştan başlayabilmek, ilişkimiz içinde iyileşmeye veya tamir olmaya niyetli olmak çoğu zaman yeterlidir. 

Oyun aracılığıyla birbirimizi anlayabilmek ve görebilmek o kadar değerli ki…Başka hangi uğraşta bunu bu kadar çabasız ve keyifle yapabiliriz bilemiyorum.

O zaman bırakalım oyunlar yapması gerekeni yapsın…Biz de meraklı bir zihin, yumuşacık bir kalp ve güven veren gözlerle orada duralım…

 

"Ya ……" Olursa
Olduğumuz Gibi'nin Bakış Açısından Uyku